Açıklama
MÖ 1. yüzyıl dolaylarında dünya tıka basa tanrılarla doluydu. Bunlardan binlercesi itişip kakışmakta, birbirleriyle rekabet etmekte ve kaynaşmaktaydılar. Birçoğu da göz açıp kapayıncaya dek sahneden kaybolmaktaydı. Suriye’de, caddelerde vecde gelmiş müritler, Atargatis’in –aşk ve savaşın, bereket ve bekâretin tanrıçası– rahipleri olmak uğruna kendilerini hadım ediyorlardı; bu durum putperestler (paganlar) bakımından Suriyeli, Fenikeli, Babilli ve Kenanlı tanrıçaların kaynaşmış oluşunun çelişkili fakat hiç de sorun yaratmayan bir sonucuydu. İsa dönemindeki Celile’de, henüz yüzyıl önce cebren Yahudileştirilmiş olan bu bölgede kutsal insanlar yağı şaraba dönüştürmekte, hastalara şifa vermekte, şeytan çıkarmakta ve kendilerinin Mesih olduklarını iddia etmekteydiler. Günümüz Türkiye’sindeki Tarsus’tan döneminin en ünlü vaizlerinden Yeni Pisagorcu birisi, ölü bir kızı ayağa kaldırmış –müritlerine göre– kendi ölümünden kısa süre sonra da dirilmişti. İşte bu şahıs Babil’deki Partlı İmparatora vaaz vermekteydi. Ve daha da uzaklarda, yün harmani giymiş ve Yunan tanrısı edasıyla duran Buda resimlerinin dağ yamaçlarına yontulduğu günümüz Afganistan ve Pakistan’ında gelişmekte olan Kuşan İmparatorluğun’un yöneticisine de vaaz vermekteydi.
Bu kitapta hayranlık uyandırıcı bir eleştirel tutumla dinler tarihi mercek altına alınıyor: dini duygu ve düşüncelerin toplumsal kökenlerinin yanı sıra, din olgusunun siyasal iktidarlar tarafından nasıl değerlendirildiği de kitabın esas meselelerinden biri… Kralların, imparatorların, kraliçelerin, dini otoritelerin dinle kurdukları ilişkiler sözünü sakınmayan ama bilimsel temellere dayanan eleştirel bir bakışla yeniden tartışmaya açılıyor; muazzam bir kaynak ve belgesel film lezzetinde bir anlatım eşliğinde…