Açıklama
Uğrunda ölünmeye değer buldukları düşleriyle tepeden tırnağa silahlanmış ’68 gençliğinin, Paris, Londra ve Berlin sokaklarına yazdıkları efsanenin üzerinden yaklaşık otuz yıl geçti. Bu efsane, Üçüncü Dünya halklarının kanı pahasına Avrupa’da yaratılmış “tüketim toplumu” kalesini bütün kurumlarıyla kökünden sarsmakla kalmadı: ABD ordusunun Vietnam’dan çekilmesine ve yarı-askeri Nixon rejiminin yıkılmasına yol açacak ölçüde güçlü bir barış hareketine dönüştü: Berlin Duvarı’nın adına sızarak “Prag Baharı” ve nihayet İstanbul ve Ankara sokaklarında ete kemiğe bürünüp Dev Genç oldu. “Geleneksel Sol”un sırt çevirdiği, hatta karşısına dikildiği bu isyan, kendi dilini ve söylemini de üretecekti: “Yeni Sol.”Herbert Marcuse’ü, “Yeni Sol”un kuramsal önderi olarak tanıyoruz. 1970 yılında, “20. Yüzyıl Devrimi’nin hızını yitirmekte olduğu bir momentte, üniversite gençliğine verdiği derslerden yola çıkarak oluşturduğu bu kitapta Marcuse, “Düzen”in bir isyan bastırma ve karşıdevrim hazırlığı ve aileyi, özel mülkiyeti ve devleti, yeni bir “tüketim cenneti” vaadi temelinde ‘rehabilite’ etme arayışı içinde olduğuna işaret ediyor. Karşıdevrim ve İsyan, geçen 30 yılda birkaç kuşağa yaşatılacak bu kapsamlı karşıdevrimin erken ve yetkin bir anlatısı ve tahlilinden ibaret değil; bu sürece karşı direniş ve isyanın dinamiklerini keşfetme kaygısı da taşıyor. Bu kaygıdan hareketle Marcuse, “Yeni Sol”un kendinden sonra mücadele alanını devralma potansiyeline sahip “yeni toplumsal hareketler”e açık olması gerektiğini savunuyor. Kitabın “Doğa ve Devrim” bölümünde Kadın Kurtuluş Hareketi, Çevreci Hareket, Siyah Hareket ve Barış Hareketi üzerine yazarın geliştirdiği “sol” tezler, günümüz için de açıklayıcı ve yol gösterici özelliklerini koruyor.”Sanat ve Devrim” bölümünde giriştiği estetik tartışma içinde Marcuse, solun muhafazakârlaşmasını ve “gelenekselleşmesi”ni karşı devrimin kendisi kadar önemli bir tehlike olarak görüyor ve eleştiriyor. Bu tehlikenin en bariz sembolleri olarak gördüğü Sovyetik proleter kültürü ve Lukacsçı klasizme karşı “Gerçeküstücü Manifesto” ve Brecht tiyatrosundan protest-rock müziğe ve Allen Ginsberg şiirine açılan bir radikal kanalı savunuyor. Yalnızca ’68 rüzgarıyla şahlanan solun nasıl çökertildiğini merak edenler değil, “dizlerimiz üzerinde yaşadığımız yeter” diyerek ayakları üzerinde yeniden doğrulma arayışı içindeki her kuşaktan solcu bu kitabı okumalı; çünkü yaşadığımız sürecin kökleri, Marcuse’ün habercisi olduğu kapsamlı karşıdevrimde gömülü.