Açıklama
Bir havaalanının yersiz yurtsuzluğunda, üç insanın hayat çizgisi kesişir. Dergi fotoğrafçısı Elis ile havaalanındaki dev resif akvaryumunun sorumlusu Tobias arasında bir aşk gelişirken, havaalanının sigara odasında, çoktan bitmiş bir evliliğin muhasebesi yapılmaktadır.
İşi nedeniyle Afrika ile Asya arasında durmaksızın uçan Elis, devamlı havaalanlarında olmaktan ama aslında hiçbir yere varamamaktan yorulmuştur. Havaalanındaki akvaryuma gözü gibi bakan, deniz canlılarını çocukları gibi şefkatle seven Tobias’la akvaryumun önünde tesadüfen tanıştığında, aralarında önce karşılıklı monologlarla başlayan, sonra giderek derinleşen bir yakınlık gelişir. Akvaryumdaki tropik deniz balıkları, mercanlar ve anemon çayırları arasında sessiz sedasız yüzerken ve yolcular hiç durmadan akvaryumun etrafından akıp giderken, özlemin, yalnızlığın ve bir çift olmanın/olamamanın derinliklerine inilir.Havaalanının transit salonu, insanların bir yerden uzaklaşırken başka bir yere yaklaşmadıkları yapay bir ortamdır. Akvaryum ise doğal ortamlarından koparılmış pek çok deniz canlısının bir araya getirildiği diğer bir yapay ortam…
Bir kıtadan alınıp başka kıtalara taşınan yolunu yitirmiş bu yolcuları egzotik bir ganimet gibi görüyordu. Gümrükten geçince salona gelişigüzel dağılıyor, satış labirentlerindeki ayna kırılmalarının, kafe ve barların cazibesine kapılıyorlardı. Bir süre sonra yönlerini buluyorlar, kafalarının üzerindeki metal yaprakları hışırdatarak burada olduklarını onaylayan uçuş panolarına bakınıyorlardı. Bir varışın harflerle kesinleşmesi rahatlatıyordu onları. Hong Kong. Frankfurt. Tel Aviv. Başlangıçta söz vardı ve bir sonraki zaman diliminde yeniden dirilmek üzere metal yaprakların girdabında çırpınarak kayboluyordu.
Romanlarını birer “mahremiyet röportajı” olarak yazan Angelika Overath, Havaalanı Balıkları’nda aşk ve ölüm gibi kadim temaları irdeliyor.