Açıklama
Bilinen tüm kültürlerde bir ahret inancına rastlıyoruz. Bu inanç, insanın ölümü kabullenememesinin, sonsuzlukta bir an için parıldayıp sönen geçici bir ışık olma ihtimaline dayanamamasının yanında, adalet duygusunun da bir uzantısıdır. Bu inancın sonucunda, insanların bu dünyadaki amellerine göre, ya acı çekmeye ya da keyif çatmaya gidecekleri bir öbür dünya yaratıldı. Ancak, iyilerin gitmeyi umduğu Cennet, birkaç huri ve dalları yere sarkan meyve ağaçlarıyla geçiştirilirken, günahkârlara layık görülen Cehennem için tahayyül sınırları zorlandı. Belki de insanların her yeri kolayca cehenneme çevirebilme kapasiteleriyle, bu azap mekânını tasarlamak daha kolay olmuştu.
Böylece Cehennem, insanlığın en büyük imgesel projesi, Homeros’tan Platon’a, Augustinus’tan Dante’ye, Blake’ten Goethe’ye, Michelangelo’dan Milton’a birçok dehanın katkısıyla kolektif bilinçaltının en ürkünç tasarımı olmuştur.
Cehennem’in Tarihi, Sümerler’den başlayarak günümüzdeki Hıristiyanlık anlayışına kadar öbür dünya ve Cehennem kavramının nasıl geliştiğini inceliyor. Mezopotamya mitlerinin ve Zerdüştçülüğün Hıristiyanlık üzerindeki etkisinin, ortaçağ boyunca din adamlarının Cehennem korkusuyla insanları sindirme biçimlerinin, Araf kavramının ortaya çıkışının, Reform, Aydınlanma ve Freud dönemlerinde Cehennem kavramının geçirdiği değişimlerin izlerini sürüyor. Elinizdeki kitap bir sanat tarihi kitabı olarak da okunabilecek çarpıcı bir malzeme içeriyor. Bu kitapta Şeytan’ı ve demonlarıyla Cehennem’in yerine, peyzajına, içindeki yapılara, günahkârlara uygulanan cezalara ilişkin çok canlı ve renkli tasvirlerle karşılaşacaksınız, yüzyıllar boyu Cehennem’in topografyasının nasıl değiştiğini izleyeceksiniz.
Bu topografyaya göre Cehennem, önce yeraltındaydı; hatta Cehennem’e İtalya’nın altı gibi belli yerler bile tayin edilmişti. Sonra “yukarıda” bir yerlere taşındı, kimi zaman Güneş’te olduğu düşünüldü, hatta yeri bile “hesaplandı”. Bilimsel keşiflerle birlikte “dışarıda” yer bulunamayan Cehennem çıktığı yere, kafamızın içine dönüyor gibi görünüyor.Alice K. Turner’ın deyişiyle “hayali bir yerin gerçek tarihi” olan bu kitabı okurken, insanoğlunun tahayyülünün sınırlarında bir yolculuğa çıkmaya hazır olun.