Açıklama
Her büyük edebi eser gibi bu kitap da ele avuca sığmıyor. Onun için “Hakikatin çoğulluğunu ve değişkenliğini anlatıyor” ya da “Doğu ile batıyı karşı karşıya getiriyor” ya da “Batının temel değerlerini sorguluyor” ya da “Okuyucuyu zamanda ve mekanda yolculuğa çıkarıyor” diyenler olacaktır. Ama tarihin koca bir dilimi ve dünyanın yarısı bir kaleidoskobun içine sokulmuş, insanlık durumu bütün karmaşıklığı ve renkliliğiyle seyrimize sunulmuşken, böyle klişelere söz düşer mi?
En iyisi sözü yazara bırakalım: “Kıskandığım, onun şahsı değil, sureti, hatırası. Belleğimin yarattığı mahluk ruhumu bürüdü. Bana ait olanı tanınmaz, keyif vermez, sevilmez kıldı. Şu ana kadar yaptıklarını ilelebet yapabilir: Kinsai’nin ada-mabetleri ile durgun sulara bakan sarayları arasında mekik dokuyabilir, refakatçisinin kerametlere ışık tutan incelikli açıklamalarını dinleyebilir, ülkesinden sonra aklına da hakim olamadığını hissetmeye başlamış bir hükümdarın maiyetinde yer alabilir, Beihai parkında dolaşabilir, bir cariyenin kollarında kendinden geçebilir. Benim derdim, hatırladıklarımın özgürlüğüne ortak olmak, onun gibi bir bellek kahramanı haline gelmek. Belki elinizdeki kitabı yazmamın nedeni de bu, başka zihinlere girme, oralarda gezip tozma arzusu. Boşuna mı uğraşıyorum? Göreceğiz. Siz ve ben.”