Açıklama
38 yaşında, bekar, mutsuz bir kadındır Sema. Annesiyle bir geziye çıkar, Kırıkkale taraflarına ve bir fotoğrafın çağrışımlarıyla Sema bambaşka bir yolculuğun içinde bulur kendini, çocukluğunun geçtiği diyarlara sürüklenir. Geriye, 70’li yıllara döner; bozkırın ortasında, İç Anadolu’nun küçük ve çorak bir kasabasında öğretmenlik yapan anne ve babasının tanık olduğu acı olaylara ve perdelerin açılmasıyla kavuşacağı ışığı bekleyen bir aile sırrına…Gönül Kıvılcım on yıllık bir aradan sonra yazdığı ikinci romanı Babamın En Güzel Fotoğrafı’nda köklerini arayan bir kadının belleğinden süzülen hüzünlü ve sarsıcı bir hikayeye ortak ediyor okuru.Usta bir kalemin maharetiyle, duyarlılık ve ustalık dengesini bozmadan, kimsenin hasarsız atlatamadığı karanlık bir dönemi okurun gözünde canlandıran Kıvılcım aynı zamanda iyi hikâyenin gerçek hikâye olduğunu da kanıtlıyor sanki. Kökler. Buğdayların kökleri var, tıpkı insanların olduğu gibi. Burada, ırmak kıyısında söğüt ağacının altında oturmuş onları hatırlamaya çalışıyorum, köklerimi. Dallarıyla göğü kucaklayan söğüt ağacının kıpırtılarını takip ediyorum ve o ağaçtan düşen mekik şeklindeki sarı yaprakları. Dünyayı unutmak için daha kaç yaprak gerekir? Cevap: havada dönerek yere düşen bir yaprak. Bir tane daha. Yaprak yağmuru bu. Elim kolum bağlı yaşlı söğüt ağacının yapraklarını kaybedişini izlerken burada ölebilirim diye düşünüyorum. Doğduğum topraklarda ölümden korkmuyorum.