Açıklama
Her türlü şiddet ve baskıdan arınmış bir topluma otoriter yöntemlerle ulaşamayacağımız, geride bıraktığımız yüzyılda kesinleşti. Peki, ütopik düşünceyle vedalaşıldı mı?
Bu soruya “hayır” diye cevap veren Kaufmann, anarşizmin özgür ve adil bir toplum oluşturma doğrultusunda siyasi gelişmeye yön verebilecek, gerçekleştirilmesi mümkün bir ütopya olduğu inancını Aydınlanmış Anarşi’de bizimle paylaşıyor. Ona göre anarşizm, birey ve toplumun özgür ve yaratıcı bir biçimde gelişmesi için zorbalara teslim olmadan ütopyasına sahip çıkan tek alternatif düşünce biçimi.
Kaufmann önce, siyaset ile felsefe arasındaki ilişkileri irdelerken, siyasetin temel unsurları olarak şiddet ve toplumsal sözleşme gibi bazı kavramları tartışıyor. Birey ile cemaat arasındaki ilişkileri; devletin meşruiyet koşullarını ve birey üzerindeki başlıca baskı araçlarından biri olan vergi ve cezalandırmayı inceliyor. Özgür ve adil bir toplumun kurulması yönünde önemli adımlardan biri olarak, bireyin devlet baskısından korunmasını öneriyor ve bu bağlamda demokrasi, özgürlük, eşitlik, insan ve yurttaş haklarıyla, doğal mülkiyet hakkı gibi konulara değiniyor. Antik dönemden günümüze dek var olan felsefi ve siyasi görüşlerin anarşist sezgiler ışığında yeniden gözden geçirildiği kitap, bu yanıyla siyaset felsefesine giriş niteliği de taşıyor.
Kaufmann daha sonra, kendi “aydınlanmış anarşi” vizyonunu geliştirirken, kişilerin kendilerini geliştirebileceği “özgür ve eşit üstün insanlar cemaatinin” nasıl olması gerektiği ve nasıl oluşturulabileceği üzerine aktif bir biçimde düşünüyor. Sadece “reddedilecek” ve “sınırlanacak” şeylerle kendini sınırlamıyor; reel politikaya müdahale etmek, gündelik hayatımızı dönüştürmek gerekliliğine de dikkat çekiyor. Toplumsal olarak donuklaşma tehlikesine karşı sanatın uyarıcı ve dönüştürücü etkisinden söz ediyor… Kaufmann’ın anarşizm tasarımı, toplumsal ve siyasi yapıyı yeniden şekillendirme talebinin gündeme geldiği ülkemizde de, önemli tartışma perspektifleri sunuyor. Düşünsel tembellikten kendimizi kurtarmak ve bugüne dek doğal kabul edileni sorgulamak için anarşist bir provokasyona hiç bugün olduğu kadar ihtiyaç duymamıştık. Küreselleşme süreciyle birlikte ulusal devlet organizasyonunun ve devletlerarası kuruluşların nasıl olması gerektiği ve birey karşısında devlet baskısının nasıl sınırlandırılacağı gibi konular üzerine kafa yorarken temel anarşist sezgilerden öğrenebileceğimiz çok şey var.