Açıklama
Bazı insanların “içi acır” haksızlıklara ve aşağılanmalara boyun eğmezler. Televizyonun başındaki “sessiz çoğunluk”a katılmayı reddeder, sokağa çıkarlar. Vicdanlarının sesini dinleyip söz alır, itiraz eder, yaralanmayı göze alırlar. Hayatla kurdukları ilişkide aktiftirler, bedel ödemeyi bilirler, Hayatı “maruz kalınan” değil “edinilen” bir şey olarak yaşarlar. Mum ışığı gibi yalın, gösterişsiz ve titrektirler; vicdanı sızlayanlarla ışıklarını paylaşırlar. Gözyaşları kadar kahkahaları da vardır. Çocuk ruhlu ve isyankardırlar. Protestocudurlar…Siyasi partilerin, kitle iletişim araçlarının, üniversitelerin ve dini kurumların ahlaki yargılarımız için yol gösterici olmakta yetersiz kaldığı günümüzde protesto hareketleri hayatımızı alınır/satılır/çiğnenir olmaktan çıkaran, içimizdeki umudu diri tutan bir etkinlik olmaya başladı. Üstelik Cenova’dan Bergama’ya uzanan bu yeni toplumsal dalganın örgütlenmiş öncüleri, planlanmış gelecekleri, hedeflenmiş iktidarları da yok. Kişiler kendi tarihlerinin, adalet duygularının ve ahlaki kaygılarının çağrısıyla yola çıkıp, buluşup, çoğalıyorlar…Protestonun dinamikleri hakkında yazılmış en kapsamlı kitaplardan biri olan Ahlaki Protesto Sanatı, kişileri protestoya iten saikleri, duygu hallerini, protesto hareketlerinin iç kültürünü, hayata kattığı anlamı inceliyor. Jasper, anti-nükleer, çevre ve hayvan hakları hareketlerini temel alan kapsamlı görüşmelerden, tarihi belgelerden, anketlerden ve kendi protesto deneyimlerinden yararlanarak, toplumsal hareketlerin genel görünümünü sistematik bir biçimde inceliyor. Duygusal ve ahlaki yaratıcılıktan yola çıkarak, ama protesto hareketlerinin kültürel ve psikolojik yanlarını da ihmal etmeden her bir örneğin kendine özgü biyografisini çıkarıyor. Protestocuları hisseden, hatalarından ders alan, projelerini birer sanat yapıtı gibi yaratan sanatçılar olarak ele alıyor. Şimdiye kadar yapılmamış bir şey yaparak, bireysel duygular ile kolektif eylemin kesişme noktasına bakıyor.Wilde’ın “Ütopya ülkesini barındırmayan bir harita işe yaramaz,” Proust’un “Gerçek keşif yolculuğu, yeni manzaralar aramak değil, manzaralara yeni gözlerle bakabilmektir,” Emerson’un “İyi insanlar kurallara çok fazla uymamalıdır” saptamalarını yankılayarak protestonun sınırların ve sınıfların ötesine geçen bir karakteri olduğuna işaret ediyor. Protesto geleneğinden yoksun yerlerde toplumsal hareketlerin iktidar yönelimli olduğuna, yapılacak şeylerin “iktidarı ele geçirme” sonrasına ertelendiğine dikkat çekerek, protestocunun “maden ocaklarındaki kanaryalar” gibi hayatımızı kurtaracak çığlıklar attığını haykırıyor…