Açıklama
On altıncı yüzyılın ortalarında, Havel Nehri kıyılarında zamanının en namuslu ve aynı zamanda en korkunç adamlarından biri olan Michael Kohlhaas adında bir at tüccarı yaşıyordu. Bir köy öğretmeninin oğlu olan bu müstesna adam, hayatını otuz yaşına kadar örnek bir vatandaş olarak geçirmişti. Hâlen kendi adını taşıyan köyündeki çiftliğinde işiyle huzurlu bir şekilde geçinip gidiyordu. Eşinin ona bahşettiği çocuklarını Allah korkusu ile çalışkan ve sadık bireyler olarak yetiştirmişti. Komşuları arasında, onun yardımseverliğinden veya dürüstlüğünden nasibini almamış tek bir kişi dahi yoktu. Kısacası, bir erdemi uğrunda yoldan çıkmış olmasaydı, dünya onu hayır dualarıyla anardı. Ancak adalet duygusu, onu bir haydut ve katile dönüştürdü.
Heinrich von Kleist, bir soylu tarafından iki atına haksız yere el konulmasıyla başlayan ve kendisi için adaleti yasal yollarla sağlayamayınca, intikam duygularıyla ağır bir meydan okuma sürecine giren Michael Kohlaas’ın hikâyesinde, hak ve haksızlık, iyi ve kötü kavramlarını sürekli karşı karşıya getirir. Her açıdan örnek bir vatandaşken, Kohlhaas’ı bir suçluya, korkunç bir kişiye dönüştüren aslında özünde yatan adalet tutkusu ve haksızlığa tahammül edemeyen kişiliğidir. Egemen sınıfın yolsuzlukları ve keyfiliği karşısında bireylerin yaşadığı çaresizliği çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren bu ölümsüz eser hâlâ güncelliğini korumakta…