Açıklama
Zygmunt Bauman, Sosyolojik Düşünmek adlı kitabında, sosyoloji dahil insana dair tüm disiplinlerin eksiklikten ve müphemlikten kurtulamayacağını söyleyerek, sosyolojinin “ayrıcalık” ve “kesinlik”iddialarına ağır bir darbe indirmişti. A. Game ve A. Metcalfe da Tutkulu Sosyoloji adlı kitaplarında sosyoloji disiplininin ve üniversite düzeninin nasıl işlediğini cüretkâr ama sağlam tezler eşliğinde gözler önüne seriyorlar. Üniversitelerde ne tür oyunlar oynandığını, ritüelleri ve ciddiyetiyle korku üreten derslerin, ödevlerin, sınavların, başarı ölçmekten çok hiyerarşiyi pekiştirdiğini, şenlikli bir sosyoloji öğretiminin önündeki engellerin neler olduğunu çarpıcı bir netlikte gösteriyorlar. Onlara göre mevcut öğretim ortamı öğrencileri bedenlerini ve duygularını unutmaya, onları soyut hakikatin doruklarına tırmanmaya çağırır. Ders kitaplarında ise yazarların otoritelerini güçlendiren ve öğrencileri güçsüzleştiren hikâyeler anlatılır. Oysa boş bir sayfa olarak görülen öğrencilerin de yazarlar ve öğretmenler kadar hikâyeleri vardır ve bu hikâyeler gerçekliğin, olmazsa olmaz parçalarıdır. Öğrencinin bedeni, duyguları, aşkı ve nefreti, öğretim ilişkisinin can damarlarından biridir. Şenlikli bir öğrenme ilişkisinde yapılması gereken ise yazmaktan haz almayı, okumayı bir serüvene dönüştürmeyi, konuşma/dinleme ilişkisine arzu katmayı, dersi oyun oynar gibi dinleyip şarkı söyler gibi anlatmayı, öğretim ilişkisine giren bedenler arasındaki erotik heyecanı hissetmeyi… becermektir.Bu kitap, öğrencilerin ve öğrenci kalmaya yeminli olanların, hayatını gündelik iktidar çekişmeleriyle geçiren “bilim” bekçilerinin asık suratlarına attıkları bir tokat, akademik iktidara bir meydan okumadır. Hayatına şiir katmak, öğretimi oyuna dönüştürmek, sevişir gibi okuyup, kulaç atar gibi yazmak isteyenlere de bir çağrıdır… Yankısını monoloğun iktidarına atılan tekme sesinde ve kantinde atılan kahkahada bulacak olan bir çağrı…